Connect with us

Hayatı ikilemeden üçe takarak yaşamak

Yaşam

Hayatı ikilemeden üçe takarak yaşamak

Hayatımıza hız kavramının ne zaman girdiğini hatırlayan var mı?

İnternetle mi, fast food yeme alışkanlıkları ile mi, hızlı spor arabalarla mı, uber ile mi yoksa akıllı telefonların ve teknolojinin bize kazandırdığı yaşam tarzı ile mi?

Bunun cevabını herhalde pek çok kişi bir seferde veremeyecektir. Çünkü hız kavramı hayatımızda o kadar önemli bir yer teşkil ediyor ki, ne zaman bu kadar hız bağımlısı olduğumuzu bile hatırlayamıyoruz.

Bir de büyük şehirde beyaz yakalı olarak çalışıyor ve plaza kültüründe yoğuruluyorsak hız demek herşey demek. Evet evet her şey demek! Nasıl mı?

Öğlen yemeğinde kasiyerin siparişi alıp, ödeme işlemi 30 saniyeyi geçti mi sorun. Çalıştığın bir işyerinde 2. yılla yaklaştın ve terfi alamadıysan sorun, kariyerinin 5. yılındaysan ve yönetici değilsen sorun. Ya da yeni tanıştığın bir kişi ile 3 saat içinde “Mutlu Sona” ulaşamadıysan o da sorun.

Yaşam döngüsü içerisinde yer alan kademeleri olanca hızımızla geçmeye çalışıyoruz. Hatta bazılarında da bir kaç tur dönüyoruz. 

Evet yaşadığımız hayat koşulları duygu ve düşünce tarzımızı etkiliyor. O nedenle de kuşaklar arası farklılıklar ortaya çıkıyor. Bir X kuşağının beklentileri ile Y ya da Z kuşağının beklentileri aynı değil. Zaten olması da beklenemez. Ama unuttuğumuz çok önemli bir nokta var ki o da; bizim bir illüzyonu yaşadığımız.

Hız dediğimiz şey yaşamın ve hayatın gerçek akışını değiştirmedi. Yani hala gün 24 saat, bir hafta 7 gün, su 100 derecede kaynıyor ve dünyanın güneşin etrafındaki tam dönüşünü 365 gün 6 saate tamamlanıyor. Hayatın hızlandığını iddia ediyoruz ama aslında yaşamın kendisinde herhangi bir hızlanma ya da yavaşlama yok. Yaşam kuralları en başında beri aynı ve öyle devam ediyor. İşte çatışma da burada başlıyor. 

Yaşam dediğimiz dünyanın ekosistemi, hayat dediğimiz ise kendi deneyimimiz.

Yaşam ve hayat birlikteliğinin bir arada gitmesi için uyum içinde olması gerekirken biz yaşamdan daha hızlı bir hayat yaşamayı tercih ediyoruz. Bu da arabayı 3. viteste kaldırmaya çalışmak gibi… Hala benim gibi manuel araba kullananlar ancak bu metaforu anlayabilmiştir.

Özetle teknolojik yaşamın getirdiği hızlı ve çabuk elde etme hissi bizi yüzeysel hazlara ulaştırıyor. Bu hız ve sonucunda elde edilen haz duygusu da bizi önemli ölçüde değiştiriyor.  Hızın getirdiği haz, sınırsız gelişimle ve ulaşımla birlikte bizi doyumsuzluğa doğru koşturuyor. Hız artarken doyumsuzluk nedeniyle yeni hazlar peşine düşen insan “Daha yok mu?” gibi acınası bir davranışla haz peşinde koşan varlıklara dönüşüyoruz.

O kadar kendi gerçekliğimizden uzaklaşıyoruz ki yaşadığımız sanal hazları gerçek hazlardan ayıramaz hale getirip, ne yediğimiz yemeğin ne soluduğumuz havanın ne de elde ettiğimiz kariyerin tadını çıkartamıyoruz. Hayatımızı bir fabrikanın band sisteminin üzerine oturtulmuş, fazlandırılmış, hızlandırılmış ve “olması gereken şekilde” yaşamaktayız.

Oysa Canım babamın dediği gibi “Hayat uzun bir maraton ve o nedenle nefesini iyi ayarlamalısın….”

Continue Reading

More in Yaşam

To Top